“Voynich metinlerinde uçsuz bucaksız ormanlarda efsanevi altın kent Eldorado’yu bulmak üzere yola çıkan bir alay askere eşlik eden bir rahipten bahsedilmektedir. Rahibin görevi askerlerin maceralarını kaydetmek ve fethedilen topraklarda yaşayan ruhları kilisesi adına sahiplenmektir. Binbir zorlukla dolu macera boyunca askerlerin sayısı azalır, geri kalanlar ormanda yollarını kaybederler. Tam umutları sönmek üzereyken, askerler tuhaf bitkilerle dolu ve bitkilerden daha da tuhaf görünen orman perilerine benzeyen kadınların ve başka garip yaratıkların bulunduğu bir bahçeye rastlarlar. Bahçe hem Cennet’e hem de Cehennem’e benzemektedir. Askerler bu bahçede hem harika olaylara ve mucizelere hem de felaketlere şahit olurlar. İçlerinden sağ kalan sadece rahibimizdir ve hikâyeyi de o anlatmaktadır.”
Yale Üniversitesi akademisyenlerinden Lauren Kelly, bulunduğu 1912 yılından bu yana deşifre edilemeyen Voynich Yazmalarının bir kısmını, yazarının yakılarak idam edilmesinden dört yüz elli yıl sonra tercüme etmeyi başarır ve bir basın toplantısıyla bunu tüm dünyaya duyurur. Kocası Ross’un onu kurtarmak için giriştiği zamana karşı yarışı da işte böyle başlar. Çünkü Voynich Yazmaları, bundan tam dört yüz elli yıl önce, Engizisyon mahkemesinde yargılanıp idama mahkûm edilen bir Cizvit rahip tarafından kaleme alınmıştır. Bu yazmalar Kilise’nin, şeytanın esiri olmuş bir adamın tehlikeli sanrıları diyerek kınadığı Şeytan’ın Kitabı’dır. Ve Engizisyonun bugünkü uzantıları Kilise’nin gücüne gölge düşürecek bir keşfe izin vermeyecektir. Lauren çevirinin geri kalanını ele geçirmek için evine giren birinin saldırısı sonucu komaya girince Ross yazmalarda Tanrı’nın Bahçesi olarak bahsedilen gizemli bahçeyi bulmak için yağmur ormanlarına doğru yola koyulur. Ama bahçeye Kilise adına el koymak isteyen küçük bir orduyu peşine taktığından haberi yoktur.
“Voynich metinlerinde uçsuz bucaksız ormanlarda efsanevi altın kent Eldorado’yu bulmak üzere yola çıkan bir alay askere eşlik eden bir rahipten bahsedilmektedir. Rahibin görevi askerlerin maceralarını kaydetmek ve fethedilen topraklarda yaşayan ruhları kilisesi adına sahiplenmektir. Binbir zorlukla dolu macera boyunca askerlerin sayısı azalır, geri kalanlar ormanda yollarını kaybederler. Tam umutları sönmek üzereyken, askerler tuhaf bitkilerle dolu ve bitkilerden daha da tuhaf görünen orman perilerine benzeyen kadınların ve başka garip yaratıkların bulunduğu bir bahçeye rastlarlar. Bahçe hem Cennet’e hem de Cehennem’e benzemektedir. Askerler bu bahçede hem harika olaylara ve mucizelere hem de felaketlere şahit olurlar. İçlerinden sağ kalan sadece rahibimizdir ve hikâyeyi de o anlatmaktadır.”
Yale Üniversitesi akademisyenlerinden Lauren Kelly, bulunduğu 1912 yılından bu yana deşifre edilemeyen Voynich Yazmalarının bir kısmını, yazarının yakılarak idam edilmesinden dört yüz elli yıl sonra tercüme etmeyi başarır ve bir basın toplantısıyla bunu tüm dünyaya duyurur. Kocası Ross’un onu kurtarmak için giriştiği zamana karşı yarışı da işte böyle başlar. Çünkü Voynich Yazmaları, bundan tam dört yüz elli yıl önce, Engizisyon mahkemesinde yargılanıp idama mahkûm edilen bir Cizvit rahip tarafından kaleme alınmıştır. Bu yazmalar Kilise’nin, şeytanın esiri olmuş bir adamın tehlikeli sanrıları diyerek kınadığı Şeytan’ın Kitabı’dır. Ve Engizisyonun bugünkü uzantıları Kilise’nin gücüne gölge düşürecek bir keşfe izin vermeyecektir. Lauren çevirinin geri kalanını ele geçirmek için evine giren birinin saldırısı sonucu komaya girince Ross yazmalarda Tanrı’nın Bahçesi olarak bahsedilen gizemli bahçeyi bulmak için yağmur ormanlarına doğru yola koyulur. Ama bahçeye Kilise adına el koymak isteyen küçük bir orduyu peşine taktığından haberi yoktur.